MURAT AKYOL
Adım Enver, 41 yaşındayım. Ama bana "41 kere maşallah!" falan demeyin sakın, zira Giresun sokaklarında kendimi bildim bileli dileniyorum netekim... Hiç bir sosyal güvencem yok. Yani evlerimin önüyüm bir bakıma, yani; evlerimin önü boyalı direk. ("Koy dünyanın damına, çarkına; rahvan gitsin"miydi neydi lafın tamamı? Şu anda diyeceğim şey tam da böyle bişiiydi sanırım.)
Ama dostlarım çok. Giresun´da herkes sever beni... Yavyum Ertuğrul, Derviş Baba, Şarapcı Sülüman, Gırıklı İsiyin, Kuaför Ergin, Eski Belediye Başkanımız Kerim abim, Yenisi Aytekin Başgan, Yönetmen Doğan abim, Tello Talat, Nallı, Tercüman Yakup falan hepsi işte?... Rahmetli Sebetçi Sebahattin´de iyi arkadaşım, gönül dostumdu ama onu üç yıl önce cennete gönderdik. Nallı gideli de, iki sene oldu cennet bahçelerine. Çılgın Tercüman Jacop De Camillis Anthony´ininse tayini çıktı, o İzmir´e gitti... Sağ ve hali vakti de iyi. Keyfi yerinde..
41 yaşındayım, Fatih´in İstanbul´u fethettiği yaşta bile değil, iki katıyım. Ne evlenebildük, nede barklanabildük! Ne yaşadım ne yaşamadım bilemedim anasını satiim ama bu dünyaya a´ha geldik, aha da gidiyuk!
Adım, Enver. Hiç okul okumadım. Ama "hayat mektebi" denilen okulu başarıyla okuyup bitirdiğime inanıyorum.
Genelde sabahtan akşama kadar Giresun´un Gazi Caddesi´nde oluyorum. Bende insanım, her ne kadar sevilsem de ama yinede bazı durumlardan şikayetçi oluyorum. Çünkü insanlardan yardım isterken onların yüzlerini sürekli izliyorum. Mesela, Giresun´un kimi delileri geçiyorlar etrafımdan. Her Allah´ın günü bana takılıp, beni kızdırıyorlar. Onların bu hareketlerine alışığım gerçi ama en çok da, sevgililerden erkek olanının beni görünce kız arkadaşını öbür yanına almasına çok bozuluyorum. Kimi erkekler, kadınlar-kızlar, muhafazakarlar, devrimciler, hippiler, "Müslüm Baba, Metallica, Bulutsuzluk Özlemi veya Orhan" dinleyenler, Kafka ya da dua kitapları okuyanlar, türbanlılar, mini etekliler; bazen herkes öyle sevgisiz gözlerle bakabiliyorlar ki? Öyle itici, öyle hoyrat olabiliyorlar bazen.
Orhan´ı bilmeme şaşırmadınız ama Metallica´yı ve Kafka´yı biliyor olmam ilginç gelmiştir size belki? Zaten de, siz kimle dans ediyusuuz u´la! Benim adım Enver... "50 Bin Enver!" Az sonra yukarıdaki başlıktaki gibi taa çok şeyler buyuracaam size! Şimdilik sadece yazılanları okuyun ve sıraazı bekleyin şimdi..
Okuyun demişken de?... Kim bilir, bir gün biri tutar "Böyle Buyurdu Enver" diye benim kitabımı da yazar... Ben bu konuda Giresun´un en delibaş yazarlarından ve benimde çok sevdiğim Murat Akyol abimden ümitliyim. Dün bu yine caddeye çıkmıştı beyazlar içinde. Gönlü gibi çok içten laflar etti ortalık yerlere yine. "Enver, şu Giresun´un en karizma adamısın. Bütün kızlar sana hasta!" falan dedi bana, yine gönlümü aldı. Ben de;
-Allah bi gaza-bela falan vermesin Murat abim, at haburiya bi onluk... Allah oğluan gaza yapdurmasın,
Dediydim. Baltayı daşa vurup, potu gırmuşuk meğer? Murat abimin bi gızı var, onunda adının "Rana" olduğu sooradan geldi aklıma. Zaten de bu hataamdan sonra cebindeki çec paraları verdi bana nebri! Topladım, 3 lira gadar vardı zaar? Allah yüzünü yusun! Ha bu ara besbellim, u´da fakilledi öyle ya?... Öyle gızdım ki ben bu duruma..
Bir de, şu Suriye´lilere çok kızgınım bu ara. Bu pezevenkler bu ülkeye geldi, bizim işler bozuldu ağzına yaniim, analarını kesiiim. İşler çok kesat, hatta berbat. Eskiden işe her gün "iki litrelik pet bidonla" çıkardım. Bu aralar para kabım, Fatsu şişesinden kestiğim yarım litreliğin de yarısı.
Ama olsun. Ben yine de şehrimi, şehr-i cananımı ve şehrimin tüm insanlarını çok seviyorum. Onlara her daim sevgi dolu gözlerle bakıp, içinde sevgi ve güzellikler olan sözler ediyorum. Şu dünyanın, "denize doğru akan en dik ve en şaşalı caddesi" şu Giresun Gazi Caddesi´nde geçti ömrüm. Fakat, bunca zamanlar içinde de bu caddeden bu dünyanın en güzel insanları da geçti sırasıyla... Yakın zamanlardı; bu caddeyi bir podyum, kendisini de çok şık ve özel giyinen biri bilen, bu yokuşu her gün bir defileye çıkar edasıyla arşınlayan kendine özgü giyimiyle rahmetli Yadigar abim geçti... Hem de, değme mankenlerin bile onu kıskanacakları kadar bir tarzla. Çok yaşasa, bir gün moda ikonu olacak kadar. Kendi özgün havasıyla arz-ı endam etti buralarda Yadigar... Sonrada genç yaşta cennete gitti. Şimdi bilinmez ki, cennet ne kadar da renkli ve göz alıcıdır onunla birlikte?
Zamanında Arnik Teyzem geçti sonra bu kaldırımlardan. O ise buraların Aysel Gürel´i idi bana göre. Gerçi çok rüküştü fakat İndira Gandhi-Eva Peron karışımı bir tarzda ama onların kuturunda bir bilgeydi... Caddenin, karataş kesme taşlardan arnavut kaldırımı olduğu zamanlarda Deli Semiha ablam, Cin Ahmet amca, Abidi, Ruhi, Ali Arif abimler geçtiler ve çok yıllar oldu onları kaybedeli, yollarına gittiler menzillerine vardılar şimdi... Ve ismi, buraya sığmayacak kadar olanlar... Gönülleri ibrişim atlaslardan, yürekleri engin denizlerden; insanlığın en özel ve nadide örnekleri, Giresun´un yaz-kış açan gülleri..
Gerçi bunların içerisinden Ruhi halen yaşıyor, Allah ona uzun ömürler versin. Elinden düşürmediği Türk bayrağı ve meşhur borazanıyla geçen gün geldi, yine resmi geçit yaptı caddede bana. Tello Talat´la da arada sırada karşılaşıyoruz. Onunla en çok, kitaplar hakkında konuşuyoruz.
Siz bilmezsiniz, beni belki beğenmezsiniz ama; akşamları eve giderken bazen Tepebaşı/Depboy´daki Güreller´den kitaplar alıyorum. Yüce Ata´nın büyük nutkunu okudum en son. Bir de, Murat abimin Giresun´un delilerini anlatan kitabını çok merak ediyorum. Amazonlar için yazdığı romanı da okumak istiyorum mesela? Bir de ve en çok da, Can Akengin şiirlerini... Keşfetmem, okumam, sorgulamam gereken o kadar çok yazar, hikaye, roman ve şiir var ki?
Fakat Ertuğrul abim bana sürekli Tommiks, Teksas, Swing gibi kitaplar veriyor okumam için. Tamam, bu iyi bir şey belki ama geçen gün bunların içinden Erkekçe, Bravo türü şeylerde çıktı. Adını bilmediğim yabancı şeylerde vardı hatta? Ben fazlalıkları Yavyum´a geri verdim. Sevindi garibim, "antin-kuntin dergileri" bana yanlışlıkla vermiş..
Çok okumaktan başka, kendimle ilgili birçok projem de var. Mesela, Giresunspor başkanlığı gibi... Çok istersem, günün birinde bence o da olur. Belediye Başkanlığı ya da milletvekilliğini eskiden çok istiyordum, bu zamana kadar zaman geçti, olmadı.
Adım Enver. Ama adımı da deeşdüresim var. Enver isminden çok sıkıldım. "50 Bin Enver," "50 Kuruş Enver" gibi imajımı zedeleyen lakaplarda bu isimle gider belki? Hani ne bileyim, Kutlay, Kubilay, Yıldıray veyahutta Saldıray gibi isimler çok ilgimi çekiyu son zamanlarda. Kılıç Ali´yi de düşündüm bi aralar ama vazgeçtim sonra: adım, "Evren" olacak benim.
Ama pek tabii ki akla ilk gelen ve o en ünlü olanından dolayı olmayacak bu... Bitim kadar sevmem mezarında ters dönesiceyi!
Ben, öldüğümde bütün evreni kucaklamak için istiyorum bu ismi... Doğada yalnız yaşama porocem de var ayrıca. Belki, Kökev Ergün abime gider, ona sığınırım. Anası ölmüş karaca, yetim tilki ve su samurlarıyla; yaralı kartal, şahin, baykuş gibi cümle guşları bakiiıya ya o?... Beni de bakar... Yoruldum incinmekten, ötekileştirilmekten, acıyan alaylı bakışlardan. Günün birinde Tabiat Ana´ya sığınmak istiyorum ve onun için otlarla ilgili kitaplarda okuyorum. Otlarla beslenmek, otlarla iyileşmek, otlarla huzur bulmak istiyorum.
Adının tamamını burada anmak istemediğim, "isim değişikliği" ile ilgili o malum kişi 98 yaşında ölmüş; onun kadar yaşasam yeter... Ama uzunda yaşasam kısa da, kitaplar gibi kokmaktır, iyi niyet ve sevgiyi gösterebilmek... Evrene otlardan ve tozlardan sevgi büyüleri yapmak ve toprağa karıştığımda bir gün Tabiat Ana´nın beni şevkatle anması içindir bu dünyadaki tüm çabam...
***
Böyle buyurdu Enver!
???????????????????.
*Yazar, Çok Kıymetli Ergür Altan´ı saygıyla anarak?