MURAT AKYOL


VEDA MI VEFA MI?


MURAT AKYOL

Soru:

-Taştan-demirden, oturaktan-tribünden, ottan-çimenden ibaret bir "yapı"; bir insandan gider mi?

Cevap:

-Gider... Gidermiş meğer! İşte sen bizden, biz senden gönlümüz kırık, artık gidiyoruz... Duygu selleriyle, veda yağmurlarıyla.

Geride anlar-anılar, sevinçler-gözyaşları bırakıp hem de... Geride, sonsuz mutluluklarla çerçevelenmiş gururlar ve bir de belki de ölümden sonra dahi olsa bile anılacak, buruk ama sonsuz bir ?yeşil-beyaz? sevda bırakıp...

Bu aşk bugünlerde 54 yaşındadır. Bu aşk; ne çok gençtir bize göre, ya da ona aşık vefalı gönüllerce ne de çokça yaşlıcadır? Yeşil-beyaz esvaplar giyer o her gün her sabah, ve gelir; sevdalılarının gönlüne ilk günkü haliyle kurulur da orada öylece kalakalır.

***

1944 yılında başlayan; toprak bir saha olarak açılmış olup da içinde yaşanacaklarla ?bir sevdaya? maya çalan fakat şimdilerde "tozu toprağa katan" bir aşka dönüşecek en gerçeğinden bir sevda masalının hikayesidir bu... Bu, bir stadyumun hikayesidir... Adı: GİRESUN ATATÜRK STADI olan... Çünkü kurulduğu yıl olan 1967 senesinden beridir Giresunspor´un mabedidir bu yapı... Çünkü içinde işte onu ve ona ait olan sevdaları barındıran mekandır o bugüne kadar sürekli.

Ben onunla 1975-76 futbol sezonunda ve henüz bacak kadar bir çocukken tanıştım... Bir Giresunspor-Fenerbahçe maçıydı bu tanışıklık. Türkiye Futbol Süper Ligi´ne Karadeniz´den ilk çıkan takım olarak fakat demin bahsedilen yıl küme düşen Giresunspor, yıllar içinde diğer alt ligler dahil acı tatlı anılarla mücadelesini sürdürdü durdu bu zamanlar içerisinde... Şu anda ise süper ligin tekrar ve yine kapısında ve kendi liginde "lider" durumda.

***

Duygu olarak herhangi bir yapının insan hayatında bir önemi, yeri ya da değerinin olabilmesi için; onun bazı duygu sarmallarına, bazen sevinç kimi bazen de gözyaşlarına, sarılmalara, küsmelere, tutkuya ya da kızgınlıklara, manevi yıkımlara veya kazanımlara ihtiyacı vardır... İşte Giresun ATATÜRK Stadı, tam da bu anlatılan bütün bu hislerin hem de alayını ve şiddetle kapsar.

80´li yılların en başında ve ortalarında öğrenciyken, 19 Mayıs çalışmaları yaptık onun yeşil çimlerinde, tribün pankartları uygulamaları gerçekleştirdik ortaokullu ve liseli o en güzel zamanlarımızda... Ondan daha önceki zamanlarda 75´li seneler ve sonrasında da, ilkokulda, o zamanlar toprak olan tozlu-çamurlu zemininde 29 Ekim, 23 Nisan kutlamaları... Kenarındaki büyükçe pistinde bu bayramların resmi geçit törenleri bir de...

O zamanlar; 19 Mayıs çalışmalarının o güzelim okullu günlerinde Mayıs güneşi altında okuldan sevdiğimiz kızlara, gönül yangınlarımıza bakışlar yolladık bu stadın her bir köşesinden... Onlarda bize... Tertemiz duygulara çok ev sahipliği yaptı bu özel yer.

 

Suyumuzu bölüştük Mayıs sıcağında, bu olağanüstü zamanlarda okul arkadaşlarımızla bu statda... Bir simidi her daim ikiye böldük, bizlere öğretilen ve zaten de içimizde olan o güzel hasletlerle... İşte biz, dünyanın dönüşünün bile çok farklı ve çok güzel olduğu o insanca zamanlarda büyüdük. Bu kadim stat da çoğuncası şahit oldu tüm bunlara? O, göremedi belki bunca yaşanılanı olmayan gözleriyle ama yüreğiyle hissetti bence.  

Şimdi seninle yaşadıklarımızı kalbimize gömmenin vaktidir? Şimdi, senden gitmelerin vakti.

***

Sayılan bütün bu duyguların 45 koca yıldır tamamını bu mekanda yaşamış bir insan olarak, işte bu sebeplerdendir ki ben o yapıyı hiçbir zaman içerisinde sadece futbol oynanan bir alan olarak görmedim, göremedim.

Zaferler, yıkımlar, acı-tatlı anılar, en büyük mutluluklardan tutunda en can acıtan hayal kırıklıklarına varana kadar içinde birçok hissi yaşadığımız bu stat evimiz gibiydi sanki bizlere... Yağmur yağdığında o koca topluluğa büyükçe bir şemsiye, güneşli günlerde üzerini çıkarıp güneş banyosu yapan bizim gibi "bir grup deliye" plaj vazifesi yapmışlığı vardı bu vefalı mabedin. Karlı ve soğuk havalarda da, zaten birbirimize iyice yanaşıp kümeleşerek, zıplayıp, marşlarla ve tezahüratlarla ve en içten gelen bir aşkla ona bu şekilde ısınarak karşılık verdiğimiz... Kar-boranda bile o bizi yakan "Giresun" sevdasıyla yanıp tutuşarak.

***

Kimler gelip geçmedi ki, benim hatırladığım ve 75´li yıllarda o zamanlar toprak olup 80 yılında yemyeşil bir halıya bürünen bu stadın o vefalı podyumundan?

Giresunsporun o muhteşem yıllarındaki kadroları içinde kalecilerden Datcu´ya ve rahmetli Kumru ağabeyime; futbolcularından ömürleri uzun olsun Erol Pamuk ve Coşkun Erdemir ağabeylerime, Mazlum Fırtına (1990 yılı Sokakbaşıspor´dan Hoca´mdır), Necmi Perekli, Cüneyt Tanman, Zorbay Kalkan, Naci Kirilen ve (rahmetli) Ahmet Yenal ile Ruhi Yazıcıoğlu´nun yeşil-beyaz renklerdeki futbolculuk günlerine yetişemesem de;

Merhum (Dominik) Raci Gedik, kaleciler Fevzi Serban ve Şeref Çakmak ile nice upuzun ömürler dilediklerimiz; Temel Kengel, Hikmet Hancıoğlu, Harun Bayraktar, Birol Özmen, Kaya Karaahmetoğlu, Soner Topuz, Belgin Tuncer, Cengiz Demir, Mehmet Çeçen, Salim ve Adil Tozlu, Maradona İlhan, Kasap Hüseyin, Metin Aydın, (rahmetli) Akın ağabeyim, Yalçın Esen, Ali Fuat Bakar, İlhan Dervişoğlu, Yadigar Yaman, Selahattin Ceylan, Hasan Ali Tek, Arif Göral, Ömer Zorlu ve Vedat Muriç gibi yıldızları yağmur-çamur, kar-boran-güneş izleme şansımız oldu hep.

Yeşil-beyaz bir aşka sevdalıydık hepimizde?

Bu sevda; şampiyonluk ateşiyle Giresun Atatürk Stadı´nda ve bu aşkı ona bağlayan yollarda yakılan meşaleler gibiydi... Ya da, küme düşmemeye oynanan o zorlu maçlarda yakılan her bir dal kahır cigarasıydı, hüzünlerle ciğerlere çekilen.

Bekarlık günlerimizde, üniversiteli sevdalarımızı bu stada çekme çabalarımız gibiydi bir de iyi niyetli duygularımız; "Gelin!... Görün bakın!... En az sizin kalbinizdeki sevdamız kadar, içimizde bir başka ve büyük aşk daha var!" gerçeğini yaşayıp da görsünler diye? Sırf bu  maksatla.

Duygular, hisler, acılar, sevinçler... Sanki yarım asra yanaşan bu hikayenin birer kilometre taşı gibi senelerin oluşturduğu duygu öbekleriydi, his sarmallarıydı ben için burada yaşananlar... Ağladığımız zamanlarda oldu bu statta, çokça güldüğümüz anlarda?

Benim bildiğim zamanlarda yani 45 yıldan berisi, bu stadı şenlendiren çok güzel ve özel insanlar olmuştur hep? Köpek Mehmet amcamız, Semiha teyzemiz, Bayrakçı Ruhi kardeşimiz, Tello Talat, 50 Bin Enver ve daha burada sayacağımız kadar çok özel ve güzel kalp burada bulundular, burada arz-ı endam ettiler hep birlikte. Hatta bir keresinde hiç unutmam Arnik teyze bile bir Giresunspor maçına gelmişti Giresun ATATÜRK Stadı´na? Bütün seyircileri de kahkahalarla güldürmüştü... Kim bilebilir? Belki yanlışlıkla, (ömrünün son zamanları unutkan olmuştu,) belki canı isteyerek gelmişti, gönülden...

Yalnız, bunca güzel kalbin içinde Köpek Mehmet amcamız, bütün tribünleri bastıran o çıkardığı muhteşem sesi ve yaptığı etki itibarı ile en çok aklımıza kazınan bir maç figürüydü.

O; Giresunspor için her zaman garanti "1 Puan" demekti. O; benim de gözümü dünyaya açıp ilk büyüdüğüm 26 Evler semtimizin en renkli bir gülüydü... Rahmetlinin her maç, hakemlere ve Giresunspor´un rakibinin o her maçtaki talihsiz kalecilerine yaptığı bitmek tükenmek bilmeyen baskılarına kahkahalarla gülerek geçti çocukluğumuz... O, rakibin üzerine belki de Giresunspor´dan bile daha çok çöken bir karabasan gibiydi. Yaptığı akıl almaz baskı ile ve Tanrının ona bahşettiği o bir daha kimselere nasip olmayacak Davudi sesiyle, özellikle iki insanı her maç canından bezdirir, onlara dünyayı 90 dakikalığına da olsa dar ederdi:

(Hakem hatalı, ya da bizim lehimize olmayan bir karar verince;)

- Hak-geeeeeeeeeeeeeeeeeemmmmmmmm!!!!

(Rakip takımın kalecisi yanlış bir hareket, racona ters bir şey ya da iyi bir kurtarış yaptığında da;)

- Galeciiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii!!!... Ula, Galeci!

***

Kışın, bu stadın çatısından damlayan yağmur damlaları karıştı bazen gözyaşlarımıza. Bazen sevinçtendi bu yaşlar en zor zamanlarda, bazen kederden, en umutsuz-çıkmaz zamanlarda... Koca bir şehrin burada ağlayıp burada güldüğü zamanları yaşadık onunla. Yazları güneşli havalarda ise hem biraz sıcak, hem de onun yakan-kavuran sevdası ısıttı bizleri.  

İşte bütün bu sayılanlardan mütevellit bu stat, bizim için kutsal bir kıbleydi çoğu zamanlar... Yönümüz ona dönük, algılar orada olup biteceklerin sonucuna endeksli... İnancın, tutkunun, sevdanın ve birlikteliğin hüküm sürdüğü bir kutsal ayindi belki de bu beklenenler ve onunla gelip geçecek her pazar.

Unutulmadı, unutulmazdı. Çünkü O; unutulmayacak olandı. 

***

Burada efsaneler yaratıldı... Burada kimi bazı futbol mucizeleri... Ve bazen de düş  kırıklıkları... İçinde, sevinçler, hüzünler, acılar ve gözyaşları barındıran.

Şimdilerde tanıyıp çok sevdiğim başka futbolcu ağabeylerim, değerli büyüklerim sakın alınmasınlar ama ben için bunca yaşanılanların ev sahibi olan bu özellikli yer içinde kalbimi en çok fetheden iki özel insanı vardı?

Bunlardan birisi; şu evrende en büyüğünden bir yıldız adayı olup da dünya futbol sahnesine çıkması gerekirken bunu yapamamış ama bu dünyanın en yetenekli ve uçarı santraforu olan rahmetli Dominik Raci ağabeyim, diğeri ise benim için bu evrenin en muazzam, en olağanüstü topçusu olan çocukluğumun kahramanı Temel Kengel ağabeydir?

Temel Kengel; her maç üzerinde taşıdığı 4 numaralı forması, upuzun pırasa saçları, inatçı kişiliği ve o hiçbir an yılmaz-yıkılmaz sırpat futbol karakteriyle zamanın muhteşem bir figürüydü o yıllarda? Biz onu sahil zamanlarda şehirde uzaktan gördüğümüzde bir yabancı, bir turist zannederdik. Duruşu, karizması, boyu-posu ile çok racon bir profil çizerdi gerçekten de... Şimdilerde futbol oynasa, ortalığın altını üstüne getirecek yetenekte bir oyuncuydu. Çok inattı. Hemen her maç, birkaç rakip topçuyla horoz dövüşü misali kafa kaya diklenir, olayı genellikle orta hakemler hemen koşup güçlükle önlerlerdi. Futbolu tatlı sertti ve yürekten ortaya koyduğu mücadeleci oyunu izlenmeye değerdi. Kaybetmeye hiç tahammülü olmayan ve futbolu amatör bir ruhla ve yürekten oynayan bir yapısı vardı. Allah ona uzun ömürler versin. Çocukluğumun futbolcu olarak bir numaralı idolü ve ilham aldığım insanlardandır kendisi.

(Bu yolda onu örnek alıp stoper de oynadım. 1985 yılında genç takım topçusu iken, Sepp Piontek-Fatih Terim ikilisi Karadeniz seçmesi yaptılar Giresun Atatürk Stadı´nda. İçimizden sadece Samsun Yolsporlu -Tanju Çolak´ın kardeşi-Yücel´i aldılar Genç Milli Takıma... Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin´den kimse seçilemedi başka.) 

***

İşte bu anılarla ve bu evrenin, Beşiktaş İnönü Stadı´yla birlikte ?dünyanın deniz manzaralı en güzel stadı? şimdilerde yıkılıyor? On binlerce taraftarının, belki milyonlarca kere tutkulu sevdalarıyla oturdukları koltuklar geçenlerde sökülmeye başlandı?

Giresunspor şimdi yeni evine taşındı. Süper lige çıkmaya aday takımlardan birisi olarak da şu an kendi liginde ise lider... Umarız ve canı gönülden dileriz ki; bu lige Karadeniz´den ilk takım olarak katıldığı o gerçek yerine bu sene geri dönsün.

Aşağıda görselleri olan "Çotanak Spor Kompleksi"nin ise açılışı ve hikayesi hakkında hiç bir şey yazmayacağım. Giresun ATATÜRK Stadı´na ve onun büyük adına haksızlık etmek olur bu bence.

"Hayırlı-uğurlu olsun" demekle yetiniyorum. Bir de; emeği olan herkesin emeklerine sağlık.

(22.028 kişilik çok modern bir tesis burası... Türkiye´nin en büyük kağıt fabrikası olan eski SEKA Aksu Kağıt Fabrikası´nın arazisi üzerine inşa edildi. Bence yeni yeri yanlış seçim, bence isminin değiştirilmesi ?büyük hata!?)

Yine bu kompleksin bünyesinde, 1.500 kişilik çok güzel bir ?olimpik" yüzme havuzu, çim antrenman tesisleri, yeni stadın içerisinde ise, voleybol, basketbol, jimnastik, boks, atletizm alanları, uzak doğu sporları merkezi var. Bünyesinde ayrıca alışveriş merkezleri ile mağazalar bulunduruyor.

Bu sayılıp yazılanlar işin gözle görülür maddi taraflarıydı? Giresun ATATÜRK Stadı´nın yıkılışı ve taşınması ile ruhumuzda açılan yaranın duygu olarak açıklaması ve manevi yanı ise bence şudur ve kalpten geçen bu hisler yumağı hemen aşağıdadır:

***

?Onun arabası var?? Hem de, 2021 model, hem de güzel mi güzel!

Onun arabası var, evet?   Ama maalesef; ?ruhu yok!?